2010 Öncesinde haziran sınav heyecanının zirve yaptığı ay olarak öğrenci zihnindeki yerini almışken, 2010 sonrasında sınavın tekrar iki basamaklı hale gelmesi ile bu heyecan mart-nisan aylarına taşındı.
Biraz daha açıklamak gerekirse öğrencideki heyecanın merkezine YGS oturmuş durumda ve bu sınav da 2010 yılından beri mart ayının son haftasında ya da nisan ayının ilk haftasında yapılıyor.
YGS döneminde heyecan, kaygı ve stres düzeyi tavan yapan öğrenciler YGS sonrasında bir miktar sınav havasından uzaklaşıyorlar. YGS sonuçları açıklandıktan sonra öğrenci zihni tekrar yeni bir motivasyon ile harekete geçmeye çalışsa da havaların ısınması ve bahar rehavetinin dalga dalga üzerine gelmesi yüksek düzey motivasyonu yakalamakta zorluklar çıkarıyor.
Üniversite sınavlarına başvuru sayısı ilk kez 2 milyon’un üzerine çıkmasına rağmen her yıl olduğu gibi bu yıl da yine önemli sayılacak bir kitle baraj denen engele takıldı. Bu yıl 1 milyon 423 bin aday YGS’nin herhangi bir puan türünde 180 barajını geçerek LYS’ye başvuru hakkı kazandı. Geçen yıla oranla 190 binlik bir artışın olduğu görülüyor.
Bu artışı doğru okumak çok önemli. Başarı düzeyi arttığı için değil, başvuran aday sayısı aynı oranda arttığı için sayı bu kadar fazlalaştı. Ancak ÖSYM’nin 30 Nisan 2014 tarihli basın duyurusuna baktığımızda 1,4 milyon adaydan 824 bininin LYS’ye başvuru işlemini tamamladığını, 63 bininin ise sınav ücretlerini yatırmasına rağmen başvuru işlemlerinin bitmesine saatler kala hala işlemleri tamamlamadığını gördük. Hürriyet Eğitim’in geçen hafta yaptığı haberde ise bu yılki tekil başvuru toplamının 946 bin 244 olduğu belirtildi. Diğer bir ifade ile başvuru hakkı olan her 100 adayın sadece 66’sı bu işlemi gerçekleştirdi. Yüzde 66’lık bu kitle de tüm sınav başvuruları dikkate alındığında çıkan toplam rakam. Geçen yıllara oranla başvuru sayılarında hemen her sınavda bir artış olduğu gözleniyor. Ancak YGS sonuçları bize gösterdi ki, başvuru sayısının artması başarının da aynı oranda artması anlamına gelmiyor.
Yarış, gözünüzü korkutacak bir kitle arasında geçmiyor
Yapılacak 5 LYS’yi ayrı ayrı değerlendirdiğimizde rakamlar çok daha geriliyor. Örneğin geçen yıl başvuru yapan 851 bin adayın yüzde 76’sı Matematik-Geometri sınavına başvurdu. Bu yıl bu oran yüzde 79’a yükseldi. Fen Bilimleri Sınavına başvuran aday sayısı yüzde 39’dan yüzde 41’e, Edebiyat-Coğrafya Sınavına yapılan başvurular yüzde 76’dan yüzde 79’a yükseldi. Sosyal Bilimler Sınavı da benzer bir artış yaşadı. Oran yüzde 41’den yüzde 46’ya çıktı. Yabancı Dil Sınavı da tekil başvuru sayısı en fazla artan sınav oldu. Geçen yılki başvuru oranı LYS’ye tüm katılanların yüzde 6’sı kadardı. Bu yıl bu oran yüzde 7’ye yükseldi. Rakamların artması işi daha da zorlaştırmayacak. YGS’deki performans değerleri bunu bize gösterdi. Özetle yarış öyle gözünüzü korkutacak bir kitle arasında geçmiyor. YGS’ye oranla katılımın sayısal olarak daha az olması heyecan ve stresi bir miktar azaltıyor.
LYS, önceki yıllarda olduğu gibi bilgi temelli bir sınav olacak. YGS’de mantık, muhakeme, yorum ve bilgiye doğrudan ihtiyaç duyulmayan yöntemlerle soru çözmek daha kolayken, LYS’de bilgi eksiğinizin fazla olmaması gerekiyor. Bu nedenle sınava az bir süre kala hala bilgi yönünde eksikleriniz varsa bunları son birkaç güne kadar gidermenizde pedagojik açıdan hiçbir sakınca yok. Fakat bu tespiti yaparken de kendinize haksızlık yapmamanız gerekiyor. Öğrenci psikolojisi sahip olduklarından ziyade sahip olamadıkları üzerinden kötümser bir profil çizmeye meyillidir. Hala eksiklerim var, hala yeterli düzeyde bilgi sahibi değilim diyerek gerçekten bildiğiniz ve özümsediğiniz konuları da kaygıya kurban etmeyin.
“Sınav öncesine kadar tüm eksiklerimi gidereceğim” diye hiç alışık olmadığınız ve beden fizyolojinizi zora sokacak bir çalışma temposuna da girmemelisiniz. Her şey birbirine girer, bütün bilgiler karışır ve önceden öğrendiklerinizi de kaybetme riski ile karşı karşıya kalırsınız. Sınava az bir süre kaldığında yapılması gereken en doğru davranış öncelikler belirlemek ve bu öncelikleri giderecek çalışma davranışlarını göstermek. Matematiğin, fiziğin, edebiyatın ya da coğrafyanın henüz öğrenemediğiniz her ünite veya konusunu öğrenmeye kalkışmak yerine sınavda soru çıkma olasılığı yüksek olan konulara öncelik vermek hem zamanı doğru kullanmanıza, hem de tam ve kalıcı bir öğrenme gerçekleştirerek sınavda yüksek performans göstermenizi sağlar.
Doğru seçenek gözünüzün önünde
Merkezi sınavlar yıllardır test usulüne göre yapılır. Test usulü klasik yöntemlere göre nispeten daha kolay olur. Cevap olabilecek şık veya cevap olmayacak şıklar aslında önünüzdeki soru kitapçığı sayfasında yani gözünüzün önündedir. Bu nedenle test tekniği konusunda kendinizi geliştirmeniz en az konu çalışması yapmak kadar yararlıdır. O halde son günlerde yapacağınız öğrenmeleri test çözümü üzerinden sürdürürseniz hem konu eksiklerinizi gidermiş, hem de test tekniğinizi geliştirmiş olursunuz. Test çözümünü sınava 1-2 gün kalıncaya kadar sürdürmenizin pedagojik, psikolojik ve teknik açıdan hiçbir sakıncası yok.
Üniversite sınavları birçok dersi kapsadığı için test tekniğini sınav tekniği ile bütünleştirmeniz gerekiyor. 20-30 soruluk bir test belki bir çırpıda cevaplandırılabilir ama 80 ya da 90 soruluk birkaç dersten oluşan bir sınav için ayrı bir motivasyon ve ayrı bir stratejiye ihtiyacınız olduğunu söylemeliyim. Bu nedenle son günlerin en doğru çalışmalarından biri gün aşırı deneme sınavları cevaplandırmak. Bunu yapmakla sınav ortamı prototipi ile gerçek sınavı sıradanlaştırır, ders, test ve strateji bakımından da eksiklerinizi tespit edebilir, zamanı verimli kullanabilme becerinizi geliştirirsiniz.
Yıllardan beri ÖSYM’nin uyguladığı sınav sorularını biz eğitim uzmanları hep inceler ve her yıl sorularda çok bariz benzerliklerin olduğunu görürüz. Bu gözlemimiz ile adaylara hep şunu öneririz, önceki yıllarda gerçekleştirilmiş sınav sorularını aynen sınava giriyormuşçasına çözün. Size de aynı öneride bulunmak istiyorum. Geçmiş yıllara ait sınav sorularına aşinalığınızı artırmak ve ÖSYM’nin soru standartlarını tanımanızı sağlamak için son günlerde yapılacak en iyi çalışmalardan birisi de bu.
LYS’ler YGS’ye oranla daha çok ilgi duyduğunuz ve kendinizi daha hazır hissettiğiniz derslerden oluşacak. Zaten hiçbir hazırlık yapmadığınız dersin sınavına başvuruda bulunmadınız. Öte yandan birden çok oturumda sınava katılmanın da psikolojik bir rahatlığı olduğu kaçınılmaz. İlk girdiğiniz sınavda elde edemediklerinizi ikinci sınavda telafi olanağına sahip olacaksınız. Bu açıdan daha başarılı olabileceğiniz ve daha az sürprizle karşılaşacağınız bir sınava gireceğinizi arada bir kendinize fısıldayın. Bu tür içsel telkinler anlık da olsa sizde psikolojik bir rahatlamaya yol açar. Kısaca ne kadar rahat bir psikoloji ile hazırlık sürecini tamamlar ve sınav salonuna giderseniz performansınızı da aynı oranda üst noktaya taşıyabilirsiniz.
Artık üniversiteye yerleşmek zor değil
Ülkemizde hem üniversite, hem de fakülte ve yüksekokul programları sayısı her geçen yıl daha da artıyor. Hatta üniversite ve bölümler aynı kalsa bile kontenjanlar her yıl önemli oranda artıyor. Artık üniversiteye yerleşmek zor değil. LYS puan türlerinde 180 barajını geçen her adayın aslında yerleşebileceği bir program var. Bu puanı ne kadar arttırırsanız tercih alternatiflerinizi de o kadar fazlalaştıracaksınız. Amacınız tüm soruları doğru cevaplandırıp Türkiye birincisi olmak değilse yapamayacağınız sorular hiçbir şekilde moralinizi bozmamalı. Şu da unutulmamalı, bireysel spor dallarındaki çoğu sporcu final müsabakalarında performansının en üstüne çıkar. Bu sınavı da bir final olarak değerlendirmek yararlı olur.
Sınava bir final gözüyle bakmanızı öğütlemekle birlikte bunu bir hayat-memat meselesi olarak da asla görmemelisiniz. Okulunuzda girdiğiniz yazılı sınavından ya da dershanenizde katıldığınız deneme sınavından bariz bir farkının olmadığını göreceksiniz. Bu nedenle sınava farklı anlamlar da yüklemeyin. Sınavlar hiçbir şekilde amaç değil, sizi bir üst okula ve yaşama hazırlayan araçlardan biri. Sınavı araçsallaştırmak, değersizleştirmek, sıradanlaştırmak son günlerin en doğru yaklaşımlarından biri olur.
Beslenme, dinlenme, fizik egzersizleri ve benzeri konularda pek çok haber izleyecek, makale okuyacaksınız. Ben bu konuya girme gereği duymuyorum. Genel alışkanlıklarınız nasılsa onları değiştirmemeye özen gösterin tek bunu hatırlatayım.
Sınavlara hazırlığı hatta pek çok işimizi hep son dakikaya bırakmayı seven bir ulusun evlatları olarak son anları verimli kullanma konusunda genel bir becerimizin olduğu da aşikar. Bu nedenle artık bu saatten sonra kaderimi değiştirmem çok zor deyip bırakmak yerine son ana kadar çalışmayı sürdürmek doğru bir yaklaşım olacaktır. Temmuz ayında yapacağınız güzel tercihlerin anahtarı bu son dakikalarda. Unutmayın!
Hürriyet-Salim Ünsal